Dienstag, 3. August 2010

nada mas


Itiraf edeyim, cok kasvetli bi Cuma gününün sonunda, Münih'in ara sokaklarindaki Türk marketlerinden alacagim yaz mevsimi meyvelerininin elebaslarindan mor erik esliginde izlemek istedigim filmde de hafif esmer güzeli bi insan görmek istedim, gözümüz gönlümüz acilsin diyerek. (Bu aralar) aklima gelenlerden biri Colin Farrell oldugundan, oynamis oldugu en iyi filmlerden bi tanesi, baska da iyi var mi bilemedim simdi, In Bruges'ü (Brügge sehen.. und sterben?) izlemis olduguma yanarak, allah kahretsin galiba Iskender'i izlicem dedim, demekle de kalmadim "yagmurlu hava, Cuma aksami, zaten son haftalar deli gibi para harcadik oraya buraya gitmekle, hava günesli bahanesiyle" düsüncesindeki insanlarin, filmi alacagim yere saldirmis olduklarini bile bile, yani üsenmeden..
Film ilk ciktiginda hic ilgilenmedigim icin ne afisine bakmistim ne de gidilir mi gidilmez mi diye düsünmüstüm, izlenecek o kadar cok Hitchcock filmi vardi ki o aralar :)
Esmer güzeli hedefiyle cikip, film kapaginda uyduruk sarisin bi Colin görünce, rakip tribünde kendi takimini desteklemek gibi bi mide agrisi basladi saniyelik..

Almisken bi müzik icerikli film ekledim yanina, nasolsa Cumartesi aksami da buna benzer bisey olucak, stok bos durmasin.. Aldim filmleri, ilk durak Türk marketi, ikincisi de ev. Bu bahsettigim market de ayri bi esmer güzeli cenneti, anlatirim baska bi zaman..

Yikanmis üzüm ve erikler kasede, sarisin cocuklar ekranda, anne bi icim su, yilan delisi, cocugun dengesiz olacagi besbelli, annesini görmediginde yilan, yilan görmediginde Dogu’ya neden ulasamadiklarina dair anlatilan hikayeler. Vücut olarak saglikli büyüyen delikanlilar, kadinlar her zamanki gibi seytan rolünde, ki ya köle ya da varliga doymak bilmeyen disi seytan olurlar o zamanda, bu zamanda bi cok siklara ayrilir bu cadilar, neyse buna da baska bi zaman deginelim, öyle ya da böyle, güzel varliklar..
Dünya insaniymis bizim Iskender. Ici icine sigmayan, aman oraya da gidelim, suraya da bakalim, bunu da tadalim, hic durmayalim hep gidelim diye diye hasta etti kendini oturdu asagiya.. Babam gibi olmayacagim derken sonunda aynada kendisini/babasini görünce aklina geldi durulmak. Yasi ilerledi de diyebiliriz aslinda, bi nevi yorgunluk.. Hadi dedi toparlanin eve gidiyoruz, Dogu’lu Dogu’ya Bati’li Bati’ya, coluk cocugu olanlar ailesinin yanina, Iskender’in akli Kartal’da..


Iskender deyip gecmemek lazim tabi, nerden baksan babasi Zeus diyolar, evliligini Babylon’da yapmis, escinselligini cümle aleme kabul ettirmis, sevimli bi varlik.. Yine de, hani yazilanlar da dahil, zaten böyle bi filmi de Iskender kaynagi olarak almak basli basina bi hata olur, bu adamla ilgili bildiklerimizin cogu uydurmaymis gibi geliyo.. Hadi gercege cok yakin yeni bilgiye ulastik diyelim, pek de bisey degismeyecek.. Da babasi Zeus, tanri manri bunlar biraz garip geliyo diye düsünürken film bittiginde, erikler de üzümler de coktan bitmisti zaten, dön dolas internetten Slovenyali bi sosyologun bi dersini dinledim, film kadar sürdü, bikac sahnesini ve cümlesini Kadiköy’de bi arkadasa tekrarlayacagim, Iskender’den ziyade..

Keine Kommentare: