Dienstag, 8. Juli 2008

060708-chur-pazar


Gidiste giris kapisina göz atmadan gectigim eski cafenin eski masa örtüsünden daha eski olan masasina, otto wagner cizgi düzenini arattirmayacak derecede dizilmis olan sirasindan bi tanesine gecip oturdum, aslinda gitmek istedigim yerin bu ay boyunca yaz tatilinde olucagini bildiren kagidi okuyup, bikac yere baktiktan sonra ayni gelis yolundan geri dönmeyi tercih ettikten sonra, yagmur da yagmaya baslamisti, gözümü atmadigim giris kapisini sectim. Tenis turnuvasinin baslamasini bekleyen, onlara karsi cikip aslinda tour de france’u izlemek isteyen bikac grup yasi ilerlemis insanlarla doluydu aydinlanmasi icin mevcut isik gücünün en az 3 katina cikarilmasi gerektigi mekanda, bulutlarin günisigini emdigini de hesaba katarak, yok, bu tür hesaplardan kurtulmamin imkani yok artik, Pazar kilise ziyaretinden sonra hakettikleri, öyle anlatildi sanirim kilisede, yemeklerine kavusmayi beklediler bi süre siparisi verdikten sonra. Elbette duydum girer girmez calani, o yillarda ayni civarlarda yasayanlarin cogunun evinde olan hit-kaset. Cogu almanca söylenmis, fransizcanin da bolca eklendigi 70lerin sonlarina dogru cikan tüm hit parcalarin toplandigi kaset. Siyah masa örtüsünün üzerindeki kocaman turuncu daireler, capi büyüdükce rengi sariya dogru giderek, en acik haliyle hala turuncu kalan sinir cizgisinin siyahla birlesimi ara ara dikkatimi dagitmayi basardi, ona ragmen yarisina gelmisim mavi kapakli kitabin. Ses, görüntü, satir, satirlarin anlattigi insani, insanin oynadigi filmin karelerini, ayni karede tekrar tekrar görünen 2.insani, 1. ve 2. insanin birlikteligini, ve yine ses.. birlestirdigimde bu yigini, yasinin tahmin edilebilecegi türden ve yükseklikte ahsaptan yapilmis topuklu yazlik ayakkabilarim olsun istedim, sadece oturdugum süre icin. Derisinin acik kahverengi olmasina da razi olurdum. 1964 yilina gecmeden, hesabi istedim, isteyene kadar acik kahverengi, ahsap topuklu ayakkabilarla oturdum, et la vitrine.. deformation classique.. le danse et.. bu gibi kisa dönem tanimlamalari kisimlari ile birlikte bi kac isim gecti aklimdan, konusmasina bakilirsa dogudandi (aus den neuen bundeslaendern, cok da incitmeyen türden söylemek gerekirse) hesabi getiren adam, hizli trenle 9saatte arabayla sürücüsüne bagli olarak 5-7saatte ulasilabilen sehirlerden bi tanesinden. isimleri, anne ve babalarinin dogu baskisina isyan olarak sectikleri yoldan olsa gerek, basit ingilizce olanlardan, mike, nico, david, marc, ronny..

..mais si on te fait trop de mal dans le pays d’ou tu viens, eh bien, on part.. ne isin var burda diye sormaya kalksam, dogu aksaniyla buna benzer biseyler mirildanirdi sanirim.. yoksa, ne isi var burda..

Keine Kommentare: